Ender Doğan tasavvuf müziği denince akla gelen ilk isimlerden. Son yıllarda mesaisini irfani türküler alanında harcıyor. Tabiri caizse bir deli gibi tek başına bu kültürü geleceğe taşımaya çalışıyor. Doğan ile müzik hayatını ve çalışmalarını konuştuk.Sizdeki müzik aşkı nasıl başladı?Müzikle ilgim aileden geliyor. Rahmetli babam köyümüzün imam hatibi idi. Çocukluğum onunla birlikte camide müezzinlikte geçti. Köyümüzde elektrik olmadığı için aküyle çalışan televizyonlarda kandil akşamları Mevlid-i Şerif dinlerdik. Aziz Bahriyeli, Fevzi Mısır, Kani Karaca gibi mühim mevlithanları dinleme ve onların ruhundan ruhumuza ruh katmayla başladı bu aşk. Daha sonra bu isimlerin hepsiyle teşrik-i mesaide bulunma şansım oldu çok şükür. İstanbul’da imam hatip okurken Eyüp Musiki Derneği’ne başladım. Beş yıl devam ettim. Musiki ile bu denli uğraşan ilk imam hatipliyim diyebilirim. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde okurken üniversite korosuna devam ettim. Bu arada 1987 yılında ney üflemeye başlamıştım. Daha sonra TRT İstanbul Radyosu’nda dört yıl süreyle ney üfledim.Sizi bir kısım neyzen, bir kısım yorumcu olarak biliyor. Siz kendinizi nasıl tanımlarsınız?Bir sanatçının çok yönlü olması icap eder. Biz hocalarımızdan böyle gördük. Beste çalışmalarınız olacak, koro çalıştırıp talebe yetiştireceksiniz, albüm yapacaksınız. Sahneye çıkıp icra yapacaksınız aynı zamanda bunların kitabını yazacaksınız. Hatta kendi enstrümanınızı yapacaksınız. Başka sanat dallarıyla da meşgul olacaksınız. Farklı alanlardaki meşguliyet kendi alanınızı besler. Bir sanatçıyı belli bir yönüyle öne çıkarmak onu sınırlamak olur.Peki irfani türküler serüveni nasıl başladı?İşin doğrusu halk müziği doğrudan alanım değil. Ama halk müziği içinde yer alan Anadolu’daki tekkelerin, dergahların çevresinde gelişmiş bir müzik kültürü var. Bu öteden beri dikkatimi çekiyordu. Türkü derlemeciliği 1937’den 1952’ye kadar devam eden bir süreç. Türkiye’nin birçok yeri taranmıştır. Bu derleme çalışmaları toplumu yeniden tanımlama sürecini ifade ediyor. Bu çalışmada folklorik, müzikolojik, etnolojik özellikler ön planda tutulmuş. Ortaya çıkan eserler TRT’nin arşivinde mevcut. Önce bu arşiv üzerinde tarama yaptım. Tasavvufi sözleri ifade eden türküleri araştırdım.Bir şeyler çıktı mı orada?Çıktı ama fazla sayıda değil. Birçok hata da çıktı orada. Bu çalışmadan sonra saha araştırmasına çıktım. Bizatihi Anadolu’da ziyaret ettiğim ve bir kısmı şu anda hayatta olmayan mühim kişilerle görüşmeler yaptım, bu derleme çalışmalarında özellikle dergah ve çevresinde üretilen musiki kültürüne bilinçli ya da bilinçsiz ilgi gösterilmediğini anladım. Burada kaybolan önemli bir hizmet var. Bireysel çabayla bu işlerin üstesinden gelmek mümkün değil, bir şekilde bu konuya işaret etmek için böyle bir çalışma başlattım.Hangi yörelerde çalıştınız?Öncelikle Erzurum’da çalıştım. Âşıklık geleneğinde mühim tesirleri olan âşıklar var ki bunların bir kısmı seyri süluk, tasavvufi terbiye, dergah âdabı görmüş. Âşık Emrah bunlardan biri. Kendisi Nakşî ve Kâdiri dervişidir. Aynı şekilde Âşık Sümmani bir Rufâi dervişidir. Âşık Ruhsati ki Sivas’ta çok mühim bir âşıktır. Bir Nakşi dervişidir. Bu isimler divan ve şiirlerde çok güzel bir din algısı ortaya koymuş. Bunlar şu an Anadolu’da insanların kültür ve bilinç olarak beslendiği isimler. Peygamber âşığı, muhabbeti hayatının merkezine koymuş insanlar bu rûhu âşıklardan aldı. Bu âşıklar nefesleriyle Anadolu’yu mayalamışlar. Dolayısıyla burada bir irfan geleneği gelişmiştir. Her ne kadar tekke ve dergahlar kapatılsa da değişik meclislerde bu irfanın ateşi yanık tutulmuştur. Bizim talihsizliğimiz şu; bir taraf kendi ideolojik tercihleri sebebiyle bu eserleri derleme çalışmalarının dışında tutmuş, diğer taraftan bizim din ulemamız çalgı-türkü haram demiş. İki arada sıkışmış bir kültür.Hâlâ yaşıyor mu bu kültür?Yok olmak üzere. Bir beş sene sonra bu türküleri bilen insanlar aramızdan göçecek. Benim gibi meraklı birkaç kişi bulabilirsek bunların izlerini süreceğiz. Tasnifler yapma, sözlerin doğruluğunu divanlardan karşılaştırmak suretiyle tespiti, notalarının yazılması onların kime ait olduklarının tespiti... Bütün bu hususlar uzmanlık ve titiz çalışmayı gerektiren konular. Mesela, çok meşhur hatalar var. Halk arasında çok meşhur olan uzun hava ‘Her demet zalım felek sineme dokunma benim...’ diye okunur. ‘Her demet’ ne anlama gelir? Hiçbir anlamı yok. Doğrusu, ‘Her dem ey zâlım felek...’ dir. Buna benzer birçok örnek var.Kimsedendestek almadımBaşka yörelerde de çalışmanız oldu mu?Erzurum’u bir noktaya getirdikten sonra Elazığ üzerinde çalıştım. Harput musikisi başlı başına öğrenilmesi gereken bir kültür. Harput’ta yazılı, sesli ve görüntülü arşivler oluşturmuş, bu memleketin kültürüne kara sevdalı adamlar var. Eski kayıtları muhafaza ediyorlar. Hafız Osman Öge, Bülbül Ali gibi daha birçok zevâtın ses kayıtlarına ulaştım. Sonra Sivas’ta çalıştım. Âşık Ruhsati var orada. Sırada Erzincan, Tokat ve Bayburt... İrfani türküleri ciddi bir ekip çalışmasıyla yürütüldüğü takdirde netice alınabilecek bir konu ve sıfır noktasında duran bir hizmet alanı. Benim yürüttüğüm çalışma devâsa bir işin sadece küçük parçasını oluşturuyor.Bu çalışmaları yaparken herhangi bir destek aldınız mı?Hayır, kendi sınırlı imkanlarımla çabalıyorum. Bu bağlamda yer alan seçme eserlerden oluşan özel bir repertuarla Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda bir konser yaptım, şükür konserimiz çok takdir gördü. Ancak insanlar henüz bu alanı tanımıyor, inanıyorum ki bir tanısalar çok sevecek ve sürekli dinlemek isteyecekler. Bununla ilgili bir imkan aradım bulamadım. Ama biz yürüyüşümüzden sorumluyuz neticeden değil, doğru bildiğimiz, bu millete, kültürümüze hizmete imkan ölçüsünde devam edeceğiz.Kültür Bakanlığı destek vermedi mi?Kültür Bakanlığı’na bir yazı yazdım. Cevabi yazıda ‘İrfan türküleri adı altında yürüttüğünüz çalışmalar bakanlığımızca takdirle karşılanmıştır. Bakanlığımız araştırma ve eğitim genel müdürlüğü halk kültürü planlı alan araştırmaları çerçevesinde bu çalışmalar yapılmaktadır ve kamunun hizmetine sunulmaktadır, başarılar dileriz dediler.’ Merak ediyorum bu alanda ne gibi çalışmalar yapıldı acaba?Ramazan’ı pazar olarak görüyorlarTasavvuf müziğiyle ilgili mevcut durumu nasıl görüyorsunuz?İnsanlar zahir gösterişe, siyasi ilişkilere veya yan tutma gibi yaklaşımlarla bu işe baktıkları sürece bu iş ölür. Liyakat ne zaman en üst seviyede tutulur, emaneti ehline teslim eder ve bu düşünceyle yürürsek o vakit gelişme görülür. Zaten biz bunu terk ettiğimiz için başımız sıkıntıdan kurtulmuyor, bizi yere düşüren kendi kendimize attığımız çelmeler. İkincisi tasavvuf müziği ne zaman diğer müzik türleri içindeki haysiyetli hak ettiği saygın yerini bulur işler o zaman gelişir. Alavere dalavereyle, okus pokusla, birilerinin desteğiyle sanatçı olunmaz. Sonra kulaklar bozuluyor, geri dönüşü olmayan yerlere gidiyoruz.Tasavvuf müziği Ramazan’dan Ramazan’a gündeme geliyor. Bir bakıma imsakiye gibi…Garip bir zaman kültürü gelişti toplumda, önerme şu; Ramazan ve kutlu doğumlarda ilahi dinlenilir. Açık konuşalım bu zamanlarda dahi en önemsiz, en gereksiz, en ucuz olmasa da olur denen etkinlikler tasavvuf müziği alanında görülüyor. Ramazan’ı maddi manevi bir menfaat zamanı, bir çeşit pazar olarak gören hain ve sinsi bir anlayış var. Böyle bir yapıda tasavvuf veya tasavvuf müziği hakkıyla nasıl sunulabilsin? Tekdüze, kendini geliştirmeyen üç-beş ilahi ezberleyen sahnelerde arz-ı endam ediyor, yazık bu kültüre. Bunlar bizim kıymetlerimiz, değerlerimizdir, tüketim malzemesi değil.Son yıllarda Türk müziğine karşı bir muhabbet var, bu size ümit veriyor mu?Ümit vermiyor. Günü yaşayan, günü gün eden, fani olan içinde bocalayan, zihni yoran aklı devreden çıkaran meşguliyetler, internette, TV programlarında zaman öldüren bir nesil güzel sanatlara nasıl ilgi göstersin? Görünürde bir ilgi var. Görünürdekinin hakikat olup olmadığını toplumun, gençliğin diğer alanlardaki tatbikatlarından görmemiz lazım.
↧