Yaklaşık bir yıldır TRT Şeş’te Siyaseta Rast (Doğru Siyaset) programını sunan Vahdettin İnce, “Kürdinsan” adlı kitabını yayınladı. İnce, Kürtlerin dinle ilişkisini, kimlikle imtihanını, ana dil sorununu içerirden bir gözle değerlendiyor. Yazara göre PKK’yı Kürtler barışa zorladı.Kürtlerle Türkler dindarlıkta hangi noktalarda birbirinden ayrılıyor?Fıkıhta, şeriatta sistematize edilen dinin temel prensipleri bireysel ve toplumsal hayattaki yansımalarında bir ayrışma var. Mezhepsel bir ayrılıktan ziyade sosyolojik bir ayrılık: Bir Hint, Türk mimarisi camiden kopmadan nasıl bir farklılaşma gösteriyorsa namazı kılmada ve orucu tutmada da yine o şartların belirlediği bir durumdur. Türklerde tarihsel kişilikleri itibarıyla düzenli, tertipli bir hayat var. Yoğun yaşadıkları bölgelerin derli toplu olduğu, cemaatin adeta emir komuta zinciri içerisinde oturup kalktığı göze çarpar. Kürtlerde ise bir dağınıklık var. Senenin altı ayı zirvede, altı ayı ovada yaşıyorlar. Çoğu zaman bireysellik ön planda. Sosyal hayatın getirdiği bireysellik dinî hayata da yansıyor. Bir yaz mevsimi kasketini ters çevirip yol kenarında taşın üstünde namaz kılan birine rastlamanız çok doğaldır. Dışarıdan bakıp o derinliğe nüfuz etmeyen biri dindar değiller diye düşünebilir ama sosyal hayatın her karesine sinmiş bir dindarlıkları var.Dindar Kürtlerin şiddetten beslenen PKK’ya destek vermesi bir ironi değil mi?Kürtlerin destek verdiği PKK değil, onların dile getirdiği taleplerdir. Dile getiren örgüt olduğu için sempati duyuluyor. Kürtlerin katılmadığı husus, PKK’nın bunu şiddet kullanarak dile getirmesi. Türk algısı, devlet algısı düşmanlık esasına dayanmıyor. Hatta devlet bile Kürtler nazarında düşman obje değildir. Devlete kızgın değil, kırgındır. Kızgın olduğu zaman düşmanlık esaslı bir algı oluşur. Kırgın olmak beklemediği, kendinden bildiği bir tarafın yanlış yapması demektir. PKK’nın bu talepleri kullanarak bir kızgınlık ifade etmesi Kürtler tarafından uygun görülmez. Türkleri kendi haklarını gasp etmiş bir toplum olarak algılamıyor, kendilerinden görüyor. Aralarında bir farklılık yok. PKK’nın yaklaşımı ise bu kızgınlığı toplumsal tabana dayandırmak, zihinlerde böyle bir ayrıştırmaya sebebiyet vermektir.Ayrışmayı ne kadar sağlayabildi?Kürtler bunu dönüştürdüler. Bir süreç sonunda PKK’yı normalize ettiler. PKK’nın bugün barış sürecini onaylaması, bu taraftan aldığı bir yenilgi. PKK kendi anlayışını, algısını Kürtlere kabul ettirmedi, Kürtler kendi anlayışlarını PKK’ya dayattılar, dönüştürdüler onları. PKK’yı barışa zorladılar.Barış sürecinde iki bin kişinin PKK’ya katılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?PKK savaşı sürdürsün diye mi, yoksa siyasal bir akım olarak varlığını devam etmesi için mi katıldı bunu araştırmak lazım. Silahlı mücadeleyle bir yere gelen bir örgütün silahsızlanmasının bir ödüllendirilmesi belki de. Siz siyasallaşırsanız, şiddeti bırakırsanız o talepler noktasında yanınızdayız demiş olabilirler. PKK’nın liderleri bunu, şiddeti sürdür, daha güçlü bir orduyla kavgaya giriş anlamında okursa toplumu tanımamışlardır.Bölünme korkusu devam ediyor...Cumhuriyet tarihi boyunca bölünme paranoyası oluşturularak Kürtlerin doğal taleplerinin ötelenmesi amaçlandı. Şu örneğin durumu tam anlamıyla izah ettiğini düşünürüm; “Kedi yavrusunu yemeden önce onu fare olarak tasavvur edermiş.” Müslüman bir toplumda Türkleri Kürtlerle bir çatışmaya itmek o kadar kolay değil. Aynısı Kürtler için de geçerli. Bunun için ötekileştirici şeyler icat etmek lazım. Türk toplumu derin bir bölünme fobisi yaşıyor. Bütün parçalarını kaybetmiş, küçük bir Anadolu’ya yerleşmiş bir toplumu ‘bölünüyoruz’ diyerek motive edebilirsiniz.Bu mekanizmayı oluşturan kim?Cumhuriyet’in kurucu kadrosu. Süregelen bir sistem vardı, son dönemde vazgeçildi. Kürtlerin bölünme isteği olmadığı anlaşıldı. Kürtler isteseydi Birinci Dünya Savaşı şartlarında devlet kurabilirdi. O gücü ve kadrosu, yetişmiş elemanı vardı. Müslüman milletlerden farklı bir yapıya sahip olmak gibi bir algısı yoktu. Batılıların dayatmasıyla, sistemleştirilen bir zihniyetle bir şeyler empoze edildi. Allah’ın takdiri, içeride kaldılar. Sovyet Rusya’da toplumun üzerine bir şal serildi, herkes ateist yapılmaya çalışıldı. Yıkımdan sonra baktılar ki hiçbir şey değişmemiş. Müslümanlar hâlâ Müslüman. Seksen senelik Cumhuriyet’te de herkes Türk, Sünni sayıldı, dayatmayla toplumun üzerine bir şal serildi. Özal’la şal aralandı, AKP iktidarıyla tamamen kalkınca görüldü ki. Alevi yine Alevi, Kürt yine Kürt. Değişen hiçbir şey yok.‘Uludere’nin aydınlanması, açılım sürecini hızlandıracaktırUludere katliamı davasının askeri mahkemeye sevk edilmesi bölge insanının devletle olan ilişkisini ne kadar zedeledi?Kur’an-ı Kerim’de şuna vurgu yapılır; “Hayır gördüğünüzde şer, şer gördüğünüzde hayır vardır.” Yürekleri acıtan Uludere olayı da bir şerdir. Ama bu insanların bilerek böyle bir emir verdiklerini, katliama isteyerek katıldığını düşünmüyorum, düşünmek istemiyorum. Orada uluslararası bir şeyler oldu. İyi giden bir şeyleri sabote etme durumu söz konusu olabilir. Tıpkı görüşmeler devam ederken Paris’te öldürülün 3 PKK’lı kadın gibi. Uludere’de yaşananlar (olayın askeri mahkemeye gitmesi bir örtbastır) bence barış sürecini hızlandırdı. Taraflar bu iş sürüncemede kaldığı sürece içeride ve dışarıda korkunç dramatik şeylere sebebiyet verebilir, diye düşünmeye başladı. Şerrin hayır tarafı bu.Selahattin Demirtaş, Uludere olayı aydınlanmadan açılım sürecinin ilerlemeyeceğini söylüyor…Keşke şunu kastederek konuşmuş olsa; Bu devletin içine çöreklenmiş, Uluderelere yol açabilecek kabiliyetleri olan odaklar vardır. Elleri uzundur. Bir daha böyle şeylere yol açmamaları için tasfiye edilmeleri gerekir. Bu olmasa süreç bir şekilde yeniden sabote edilir.Vicdanlar nasıl temizlenecek?Kürtler üniter devlet ilan edildiğinde duygusal sosyal her türlü kırılmayı yaşadılar. Bu yeni bir şey değil. Hep bir ümitle yaklaştılar, gün gelecek hatasını anlayacak bunu tedavi edecek. Bence devlet hatasını anlamış, tedavi istiyor. Bireysel hadiselerde vicdanların temizlenme süreci helalleşme ve tövbedir. Sosyal hadiselerin cezası, mükâfatı ise bu dünyadadır. O da tövbeyle olur. Devlet eski uygulamalardan vazgeçerse Kürtler de helal eder, vicdanlar temizlenir.Türk aydınlar Kürt meselesine ne kadar oryantalist bakıyor?Yanıbaşlarında, beraber yaşadıkları topluluğa Batılı kaynakların edindikleri bilgilerle, oryantalist bakıyorlar. Çok çarpık bir yaklaşım. Milliyetçi bir yazar tanıyorum, Türkiye’nin bölünmemesi için ömrünü adamış biri. O kadar ilgili ki, Kürtlerin Oğuz Kağan’dan geldiğini söylüyor. Bir gün şöyle dedi: “Alman araştırmacıya göre Kürtlerin Türkiye’deki nüfusu 8 milyondur.” Bu meseleyle yatıp kalkan Türkiyeli yazar, bu bilgiyi bile gidip Almanlardan öğreniyor. Türk aydının solcusu, sağcısı da gözünü bu tarafa kapatmış. Batı nasıl bakıyorsa öyle görüyor.Kürt aydınlarının kaçı PKK gölgesinden uzak durarak görüşlerini ifade edebiliyor?Onlar da Türk aydınlar gibi Batılı kaynaklardan faydalanıyor. Toplumlarına o kadar yabancılar ki. Ya Marksist jargon ya Türk milliyetçisinin tersini söyleyerek, oryantalist bir yaklaşımla konuşuyorlar. Eskinin Türk aydınlarının Batılı başkentlerde kendi toplumlarına yabancılaşarak gavurluk yarışlarına girdikleri gibi, şu anda bir kısım Kürt aydınlar da Türk aydınlarla gavurluk yarışına giriyor. Herkes, Batı’dan daha gavuruz, laikiz diyor, bunu ispatlamaya çalışıyor. Batılıların da maşallahları var, bu meseleye kimlerin ilgi duyacaklarını biliyormuşçasına herkes için bol malzeme üretmişler. Kürt milliyetçiliği yapacak biri için de, Türk için de yeterli malzeme var.
↧